Küresel huzursuzluk gün geçtikçe artarken, 350'den fazla uluslararası ilişkiler ve güvenlik uzmanı, dünya tarihinin en büyük çatışmalarından birinin ufukta olduğuna dair rahatsız edici tahminlerde bulundu. Çeşitli nedenlere dayanan bu araştırmalar, dünya genelinde jeopolitik gerginliklerin, sosyal huzursuzlukların ve iklim değişikliğinin birleşerek, önümüzdeki on yıl içerisinde bir dünya savaşını tetikleyebileceğini öne sürüyor. Uzmanlar, tırmanan silahlanma yarışı, devletler arası ilişkilerin gerginleşmesi ve ekonomik belirsizliklerle dolu bir dünya manzarasının, insanlık tarihindeki en büyük felaketlerden birine yol açabileceğini savunuyor.
Söz konusu raporda, dünyadaki mevcut politik iklimin, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'ndan önceki dönemlerdeki benzer durumlarla karşılaştırıldığını belirtmek gerek. Uzmanların belirttiği üzere, özellikle Asya-Pasifik bölgesinde Çin'in artan askeri gücü ve ABD ile olan gerilim, bölgedeki diğer ülkeler üzerinde de etki yaratıyor. Ayrıca, Orta Doğu'daki çatışmalar, Avrupa'da giderek tırmanan ayrılıkçı hareketler ve Afrika'daki kaynak çatışmaları, dünya genelinde devletler arasındaki ilişkiyi tehdit eden birçok örnek arasında yer alıyor.
Bu doğrultuda, birçok uzman, dünya barışının sağlanması amacıyla uluslararası işbirliğinin önemine vurgu yapıyor. Ancak, mevcut durumda pek çok ülkede milliyetçi ve popülist hareketlerin güçlenmesi, bu işbirliklerini zorlaştırıyor. Yine de uzmanlar, uluslararası organizasyonların ve diplomasi kanallarının etkinliğini artırmaları gerektiğini belirtiyor. Zira, aksiyel bir dünya savaşının önlenmesi için çok taraflı müzakerelerin ve işbirliklerinin artırılması elzem.
Bunların yanı sıra, iklim değişikliğinin de gelecekteki çatışmalar üzerinde büyük bir etkisi olabileceği uzmanlar tarafından ifade ediliyor. İklim krizinin yarattığı doğal afetler, su ve gıda kaynaklarındaki azalma, insanları göç etmeye zorlayarak, yerel çatışmaları tetikleyebilir. Özellikle su kaynaklarının paylaşımı konusunda yaşanacak gerginliklerin, savaşlara dönüşme potansiyeli taşıdığı tahmin ediliyor. Sudan, Irak ve Suriye gibi ülkelerde yaşanan su krizleri, bu durumun en görünür örnekleri arasında gösteriliyor.
Bunlarla birlikte, enerji kaynakları üzerindeki hakimiyet mücadelesinin de gelecekteki olası çatışmalar üzerinde belirleyici bir rol oynaması muhtemel. Yenilenebilir enerjiye geçişin yavaş olması ve petrol ile gaz kaynaklarına olan bağımlılığın sürmesi, Türkiye, Ortadoğu ve Asya gibi stratejik bölgelerde gerginlikleri artırabilir. Dolayısıyla, bu tür çatışmaları önlemek ve uluslararası barış ve güvenliği sağlamak için sürdürülebilir enerji politikalarının benimsendiği bir geleceğe adım atılması gerektiği vurgulanıyor.
Özetle, dünya genelindeki gerginlikler ve belirsizlikler, uzmanlar tarafından yapılan tahminlerle birlikte, bir dünya savaşının potansiyel bir tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor. 350'den fazla uzmanın yürüttüğü araştırmalar, uluslararası işbirliklerinin artırılması, iklim değişikliği ile etkili bir mücadele yürütülmesi ve kaynakların adil bir şekilde paylaşılması konularında acil adımlar atılması gerektiğini gösteriyor. Aksi takdirde, dünya tarihinin karanlık bir dönemine girme ihtimali daha da yakınlaşmış olacaktır.